31 Aralık 2011 Cumartesi

Muz...

           
            O yıllar yılbaşıların şimdiki gibi salt alışveriş çılgınlığı boyutuna indirmediği yıllardı! Ailecek ya da komşular arası toplanılır, imece usulü birbirinden güzel yemekler yapılır, bu yiyecekler yıl içinde sıklıkla pişmeyen türden , özel yiyecekler olurdu.Ama bana sorarsanız, yılbaşının en özel yiyeceği  muz olurdu! Muz o yıllarda çok pahalı bir yiyecekti!  İthal yiyecekler ateş pahası olduğundan el uzatmak cesaret isterdi, o yüzden  yıl içinde girmezdi evlere pek.Ama yılbaşılarda ne yapılır edilir, paraya kıyılır, muz baş köşeye konulurdu! Portakalların, mandalinaların, elmaların en üstüne konan sapsarı hevenkler,    bütün günün çabası, el emeği yiyeceklerle  donatılmış sofranın şımarık ve haksız yıldızı olurdu bir anda! Kimin umurundaydı ki, top köfteler, sınırsız patates kızartmaları, çikolatalı pasta? Her yılbaşı  gönlümce yiyebileceğim kadar çok muzumuz olduğunu bilmenin keyfi hiç biriyle kıyaslanamazdı nazarımda..
           O vakitler ağaç mağaç da süslemezdik yılbaşılarda! Noel baba imgesi, sadece kaldırımlar boyu kurulan kartpostal tezgahlarında satılan  pırıltılı kartlarda boy gösterirdi.Öyle ilgili ilgisiz herkesin birbirine kırmızı iç çamaşırı hediye etmesi  zevzekliği de yaşanmazdı!  Bolca koyu sohbet, içkiyle çakır keyif olup gevşeyen dost ortamı, çocukların  "yapma, etme" lerle sık boğaz edilmeden, kendi haline bırakıldığı uzun bir gece.Tombala, kendi kendine tıngırdayan, sohbetin arasında kaynayıp giden televizyon yayını, sadece gece 12:00' ye az kala arz-ı endam edecek olan dansözün heyecanla beklenmesi.Ve muz! Heyhat! Muzun bir yenme saati vardı. Yeni yıla girdikten sonra, gecenin en demli anında buluşulurdu muzla!Büyükler çocuklar doya doya yesinler diye pek şehvetle girişmezdi muza! Çocukların ellerinde, kabuğu  yarıdan aşağı dökülmüş muzları afiyetle mideye indirişlerini izlerken çoğu kez kıkırdaşmayı yeğlerdi onlar!Sadece muz seremonisi bile özel kılmayıa yeterdi yılbaşı gecelerini.
          Gün oldu devran döndü. Muzlar , birer kefal büyüklüğüne erişip, sıradan mahalle manavının tezgahına kadar indi.Sıcak ülkelerde, ucuz emek sömürüsüyle  yetiştirilen, tatsız tuzsuz, samansı ama devasa meyveler olarak sunuluyor bize.Zengin, orta halli yada yoksul herkesin satın alabileceği sıradan bir yiyecek artık. Muzların o eski tadını kaybetmesiyle yılbaşı sofralarının özel hiç bir yiyeceği de kalmadı. Muzla birlikte ,yılbaşılarda dansözün umursandığı, sohbetin koyulaşıp, insanların yakınlaştığı ve birbirleriyle deva buldukları ortamlar da bitti.Alışveriş ve tüketme çılgınlığına teslim, istemeden , çok da keyif almadan atlatılan rutin özel günlerden birine dönüştü yılbaşılar.
         Muz; yaşamımızda yoksunluğunu duyup, hayalini kurup, çok sınırlı olarak elde edebildiğimiz ve elde ettiğimizde de bunu hazzını sonuna kadar yaşadığımız her şeyin  simgesiydi !Ne zaman ki,muz; enva-i çeşit tropikal meyvenin yanında artık  neredeyse yüzüne bile bakılmayan sıradanlığa erişti, bizim yaşamlarımız da basmakalıp ve heyecansız süreçler oluverdi...
         Oktay Akbal " Önce Ekmekler Bozuldu" der ama bana kalırsa önce muzlar bozuldu.
         Gönlümüzce bir yıl olsun hepimize...

1 yorum: